Bilindiği üzere; 6552 sayılı Torba Yasa olarak tabir edilen İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN 11 Eylül 2014  Tarihli Resmi Gazetenin MÜKERRER 29116 sayısında yayımlanıp kanunlaşmıştır. Bu kanunda, Devlete olan borçların yapılanması gibi bir çok hüküm bulunsa da; yazımızda, kanunun 74’üncü maddesinde belirtilen Kayıtlarda Yer Aldığı Hâlde İşletmede Bulunmayan Kasa Mevcudu ve Ortaklardan Alacaklar hakkında veya  halk arasında KASA AFFI olarak anılan kanun maddesi ile bundan sonra şirketlerin bu konuda dikkat etmeleri gereken hususlarda bilgilendirmelerde bulunmaya çalışacağız. 

6552 Sayılı Yasanın 74’üncü maddesi hükümlerinden başka bir anlatımla KASA AFFI diye tabir edilen uygulamadan bir çok şirket yararlandı. Yararlananlar kendilerine sunulan bu fırsatı iyi değerlendiren şanslı grubun içerisindedirler. Peki ya yararlanamayanlar ? Çok büyük bir fırsatı kaçırmışlardır. İşte bu yazımızda; yararlanamayanların nasıl büyük bir fırsatı kaçırdıklarını, yararlananların da bir daha böyle bir duruma düşmemelerine yardımcı olacak bir takım bilgilere yer verilmektedir.

“KAYITLARDA YER ALDIĞI HÂLDE İŞLETMEDE BULUNMAYAN KASA MEVCUDU VE ORTAKLARDAN ALACAKLAR” KAVRAMI NE DEMEKTİR?  Ülkemizde, sermaye şirketi olarak en fazla var olan şirket türü Limited Şirket ve Anonim Şirket türleridir. Ne yazık ki, şirket ortakları sermaye şirketi kavramı içerisinde kendilerinin ortak olarak ayrı bir kişilik, ortak oldukları şirketin de ayrı bir tüzel kişiliği olduğu ayrımını yapamamaktadırlar. Şirket ortakları, ortak oldukları şirketi aynen bir şahıs işletmesi veya şahıs şirketi gibi görüp hareket etmektedirler. Diledikleri gibi şirketten para çekmektedirler. Çekilen bu paralar KASA hesabında birikmektedir. Bir çok şirket bilançosuna baktığımızda, KASA hesabında veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında milyonlarca Türk Lirasının var olduğunu görmekteyiz. Halbuki ortaklar tarafından çekilen ve geri verilmeyen bu paralar fiilen Şirketin Kasasında olmamasına rağmen bilançosunda gözükmektedir. Herhangi bir denetim esnasında bilançoda KASADA gözüken milyonlarca Türk Lirasının varlığının ispat edilmesi istendiğinde böyle bir para gerçekte var olmadığından bu paranın varlığı ispat edilemez halde olacaktır. İşte bu yüzden gerek Vergi Kanunlarımız açısından gerekse de Türk Ticaret Kanunu açısından bu tür biriken paraların Ortaklar tarafından işletmeden çekildiği kabul edilmektedir. Bu da yine gerek Vergi Kanunlarımız açısından gerekse de Türk Ticaret Kanunu açısından ortaklara ve şirkete çok büyük müeyyideler getirebilecek bir durum yaratmaktadır. Vergi Kanunları ve Türk Ticaret Kanunu açısından bu durumu aşağıda değerlendirmeye çalıştık.

“KASADA GÖZÜKEN ANCAK VAR OLMAYAN PARA İLE ORTAKLARIN ŞİRKETTEN ÇEKTİĞİ PARALARIN VERGİ KANUNLARI YÖNÜNDEN İRDELENMESİ”  Kurumlar Vergisi Kanunumuz Limited veya Anonim Şirketlerde ortakların çektiği paralara bir takım kısıtlamalar getirmiştir. Bir Limited veya Anonim Şirkette elde edilen mali karın %20’si oranında Kurumlar vergisi ödenmesi gerekmektedir. Geri kalan karın üzerinden Türk Ticaret Kanununda öngörülen şirketin kötü günlerine hazırlık amaçlı Yedek akçeler ayrılmaktadır. Ayrılan yedek akçeler sonrası kalan kar ise ortaklara dağıtılabilir kardır. Kar Dağıtım kararı alınması halinde, işte bu dağıtılabilir karın üzerinden de %15 oranında vergi hesaplanmaktadır. Bitti mi ? Hayır bitmedi. Kar dağıtımı yolu ile kazanç elde eden ortaklar, bir sonraki yılın mart ayında şahsi Gelir Vergisi Beyannamesini hazırlayıp Vergi Dairesine vermek durumundadırlar. Burada da elde edilen kar payı kazancının yarısı üzerinden tekrar vergi hesaplanıp, %15 ödenen vergi mahsup edilmektedir.  %15 ödenen vergiden daha fazla bir vergi çıkarsa aradaki fark ödenmekte, az çıkarsa ise yine aradaki fark kar payı alan ortağa iade edilmektedir. Sonuç olarak ortak, şirkette kazandığı 100 TL’nin 20 TL’sini Kurumlar Vergisi, yaklaşık 15 TL’sini de (Kar Payının yüksek tutarlı olması halinde dilimden dolayı en üst vergi oranından hesaplanması halinde) Gelir Vergisi olarak Devlete ödemektedir. Başka bir ifade ile , karın dağıtılması halinde, Kurumlar vergisini sonrası karın %20’sine yakın bir kısmının  ortak tarafından Devlete ödenmesi gerekmektedir.  İşte şirket ortaklarının çektikleri ancak KASADA fiilen olmamasına rağmen bilançoda gözüken bu paralar vergi kanunlarımız açısından GİZLİ KAR DAĞITIMI olarak görülmektedir. Gizli Kar Dağıtımının Kurumlar Vergisi Kanunundaki karşılığı, Kanunun 13’üncü maddesinde hüküm altına alınan  Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımıdır.  Kayıtlarda KASA ve ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında gözüküp de fiilen olmayan para, Transfer fiyatlandırması yolu ile örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilmektedir ki; tespiti halinde, yukarıda bahsettiğimiz Kar dağıtımı sebebiyle ödenecek vergilerin cezalı olarak Vergi Dairesince tahsil edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu vardır ki; o da KASA’da veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında gözüken paraya şirket olarak ORTAKLAR ADINA FAİZ hesaplamaktır. Hesaplanan faiz oranı da kredi kullanımı var ise kullanılan kredinin faiz oranından az olamayacaktır. Örnek verecek olursak; 1.000.000 TL ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında gözüken meblağa %12 Faiz hesaplamamız halinde, şirket ortaklara 120.000 TL faiz faturası düzenleyecek ve hesaplanan bu mablağ üzerinden %18 oranında da Katma değer vergisi isteyecektir. Şirket, Ortaklarına,  Katma Değer Vergisi Dahil 141.600 TL faiz faturası düzenlemek zorundadır. Bu meblağ da şirketin geliri olarak kayıtlara alınacak ve bunun üzerinden de Kurumlar Vergisi hesaplanıp ödenecektir. Adatlandırma işlemi dediğimiz bu işlemin yapılmaması halinde KASA veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabındaki meblağlardan dolayı cezalı olarak GİZLİ KAR DAĞITIMI gerekçesiyle tarhiyat yapılacak ve aynı zamanda da şirkete de faiz faturası düzenlemediğinden dolayı düzenlenmeyen faiz geliri ve Katma Değer Vergisi Üzerinden cezalı tarhiyat yapılabilecektir.    

 

 “KASADA GÖZÜKEN ANCAK VAR OLMAYAN PARA İLE ORTAKLARIN ŞİRKETTEN ÇEKTİĞİ PARALARIN TÜRK TİCARET  KANUNU, TÜRK CEZA KANUNU  YÖNÜNDEN İRDELENMESİ”  Türk Ticaret Kanunu’nun 358’inci maddesi; “Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz.” Hükmünü içermektedir. Bu hükme göre; ortakların şirkete sermaye taahhüt borcu var ise veya Geçmiş yıl zararları şirkette bulunan yedek akçeler ve karından daha yüksekse ortakların şirketten borç alması yasaktır.

Yine aynı şekilde Tük Ticaret Kanunu’nun 395.Maddesinde ise; “(2) Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet,  garanti  ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz.  Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.” Hükmü yer almaktadır. Yine bu madde de belirtildiği gibi şirkete hissedar olmayan Yönetim Kurulu üyeleri ile, pay sahibi olsun olmasın tüm Yönetim Kurulu üyelerinin yakınları şirketten borç alamaz. Bu kişiler için şirket hiçbir şekilde kefil olamaz, garanti veya teminat veremez. 

Yukarıda bahsettiğimiz Türk Ticaret Kanununun 358 ve 395’inci maddelerine uymamanın müeyyidesi; Türk Ticaret Kanunu’nun 562. Maddesine göre  300 günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılmaktır. .

Adli para cezasının günlük alt sınırının 20 TL,  üst sınırının 100 TL olduğu, adli para cezasının 730 güne kadar verilebildiği dikkate alındığında, uygulanacak cezaların 6.000 TL ile 73.000 TL aralığında olabileceği görülmektedir.

Adli para cezasının ödenmemesi halinde ise; Türk Ceza Kanunu hükümleri devreye girmektedir.  Bu hususla ilgili Türk Ceza Kanunu’nun 52’inci maddesinin 4’üncü fıkrası “Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.”

Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere; adli para cezasının ödenmemesinin hapis cezası ile cezalandırılma olasılığı bulunmaktadır. 18.06.2014 tarihinde kabul edilen 6545 Sayılı Kanunun 81’inci maddesi ile yapılan değişiklik sonrası;  5275 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları aşağıdaki halleri almışlardır.

(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.”



(8) Hükümlü, hapis yattığı veya kamuya yararlı işte çalıştığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır veya kamuya yararlı işte çalıştırılma sona erer.”

Görüleceği üzere; KASA veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında olup da fiilen var olamayan paraların TÜRK TİCARET KANUNU yönünden müeyyideleri de aynı Vergi Kanunlarındaki gibi çok ağır ve hatta Adli Para Cezasının ödenmemesi halinde, ŞİRKET ORTAKLARININ HAPİS CEZASI ile cezalandırılması bile mümkün gözükmektedir.

 “TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ? BU TEHLİKELİ SÜREÇTEN NASIL KURTULACAĞIZ?” Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve Ortaklardan Alacakların başka bir ifade ile; KASA veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında gözükmesine rağmen fiilen var olmayan paranın şirket ve ortaklar açısından ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu yukarıda anlatmaya çalıştık. Bu durumda olan binlerce şirket ve şirket ortağı tehlikenin farkında olmadan hayatlarını sürmektedirler. Bir çok şirket ortağı, yöneticisi veya müdürü, bir inceleme esnasında; çok ciddi vergi cezaları ile adli para cezaları ve hatta hapis cezası ile cezalandırılabileceklerinin farkında bile değiller. Peki; bu tehlikeden kurtulma yolu var mıdır?

İşte, Torba yasa olarak tabir edilen 6552 Sayılı   İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN’un 74’üncü maddesiyle tüm bu tehlikelerden kurtulma yolu açılmış oldu. Bu kanundan yararlananlar 31.12.2013 tarihi itibariyle  Şirket Bilançosunda gözüken KASA veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabındaki fiiliyatta var olmayan meblağların sadece %3’ünü Vergi Dairesine beyan edip ödenmesi halinde Şirket ve şirket Ortakları yukarıda bahsettiğimiz tehlikelerden kurtulmuşlardır.  Diyelim ki; fiiliyatta var olmayan ancak 31.12.2013 tarihi itibariyle Şirket bilançosunda KASA hesabında veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesabında gözüken  1.000.000,00 TL tutarlı bir meblağ için sadece 30.000,00 TL ödemek suretiyle, yukarıda sıraladığımız bir çok yükümlülükten kurtulma imkanı sunulmuştur. Bu aynı zamanda ucuz kar dağıtımı yöntemidir. Normal şartlarda kar dağıtımı yapılması halinde, Vergi Öncesi Karın  en üst dilimiyle hesaplandığında yaklaşık %15 oranında vergi ödemek zorunluluğu var iken, bu kanunla %3 ödemek suretiyle neredeyse % 12 oranında daha az vergi ödeme imkanı getirilmiştir.

Sonuç olarak; KASA veya ORTAKLARDAN ALACAKLAR hesapları yönünden sıkıntılı olan firmalar için bu hesaplardaki şişkinliğin neticesinde  ciddi para cezaları yanı sıra hürriyeti kısıtlayıcı ceza almaya kadar  müeyyidelerle karşılaşılabileceği açıktır. 6552 Sayılı Kanun’un 74’üncü maddesinden başka bir ifade ile KASA AFFINDAN yararlanan şirketler için Türk Ticaret Kanunu açısından bir takım soru işaretleri olsa da, geçmişe dönük bu tehlikeleri büyük bir ölçüde bertaraf etmişlerdir diyebiliriz. Yararlananlar bakımından, 2014 ve izleyen yıllar için muhasebe kayıtlarını bu yönden daha da dikkatli izlemelerinde fayda bulunmalarını tavsiye edebiliriz.  Peki bu büyük fırsatı kaçıranlar için tavsiyemiz ne olmalıdır ?  Herhalde, mevcut mevzuat çerçevesinde , incelenmemeleri için dua etmekten başka bir çaremiz bulunmamaktadır. 

23 Şubat  2015

 YAZAR : Özgür İNECİ

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

Bağımsız Denetçi

 

 



 Okunma Sayısı : 9603         24 Şubat 2015